NG Dergi - Sayı 55

48 YAŞAM/ GEZİ MUTLUAĞAÇLAR Kent yaşamına dair ne varsa her şeyi ardımızda bırakıp, Doğu Karadeniz’in serin ve oksijen yüklü havasına doğru uçuyoruz. Hayattan birkaç gün de olsa ödünç alıp Ordu’dan Giresun’a, Trabzon’dan Rize’ye ve Artvin’e yörenin başı bulutlarda yaylalarına… Uçağımız Ordu - Giresun Havalimanı’na doğru yavaş yavaş pistten havalanırken, “gitmek ne güzel!” diye geçiriyorum içimden. Yolculukları seviyorum. En çok da bedenimi ve ruhumu serinleten seyahatleri… Bu kez sonbaharı Doğu Karadeniz’de karşılamak istiyorum. Denizin her zamankinden mavi olduğu, renklerin belirginleşip yüzlerin gülümsediği, günlerin daha uzun sürdüğü coğrafyada... Doğanın tüm güzelliklerini alabildiğine kucaklamak için… Artvin yolunda, yıllar önce kendisiyle Anadolu’nun renkleri üzerine röportaj yaptığım gazeteci Coşkun Aral’ın sözlerini anımsıyorum: “Artvin’de bir tarafta kar yağarken, öbür yanda güneşin doğanın tüm renklerini ortaya çıkardığına tanık olabilirsiniz. Açıkçası buranın muhteşem doğası ve tozsuz yeşili beni çok cezbediyor.” Gerçekten de Artvin’de yemyeşil tepeler, keskin vadiler ve dağ yamaçları arasında gezindikçe ona hak vermeden edemiyorum… Kaçkar Dağları’nın el değmemiş doğasına sığınan Artvin, ormanlarla çevirili yaylaları, el değmemiş dağ gölleri ve tarihi Gürcü kiliseleriyle Doğu Karadeniz’in en uzak ve sürprizli köşesi. Göğe komşu topraklarda “mutlu ağaçların” peşine düşüyorum. Artvinliler, “eğer mutlu ağaçlar görmek istiyorsan, onlar Kafkasör’de yaşıyor.” der. Ben de onların sözüne uyup soluğu, bu yaylada alıyorum. Şehir merkezine sadece beş kilometre mesafedeki Kafkasör Yaylası, her yıl haziran ayı sonunda yapılan boğa güreşleriyle ünlü. Çam, köknar ve ladin ağaçlarıyla çevrili geniş bir alana yayılan yayla, denizden yaklaşık bin 250 metre yükseklikte. Artvin’in “yeşil şemsiyesi” olarak da adlandırılan yayla, kentin su kaynaklarının önemli bir bölümüne sahip. Ormanlık yamaçlarında yöresel yemeklerin sunulduğu kır lokantaları ve konaklama tesisleri bulunan yayla, sadece mutlu ağaçlarıyla değil; mutlu insanları, kuşları, çiçekleri ve kelebekleriyle sizleri bekliyor. Tıpkı diğer Doğu Karadeniz yaylalarında olduğu gibi… ANTİKKARİA’NIN İZİNDE Doğal güzelliklerden bahsedip Ege’ye uzanmamak olmaz. Tam da bu düşünceyle “Biraz gezip, sonbahar havası alalım!” dedik ve taktık sırt çantalarımızı sırtlarımıza, çıktık yola… Bodrum Havalimanı’na sadece 5-6 kilometre uzaklıktaki Milas - Ören Yolu’ndan Çamköy yönüne dönerek Uyku Vadisi’ne açılan dere içine ulaşıyoruz. Muğla’nın Milas ilçesi sınırları içerisinde yer alan bu eko- turizm bölgesi, geliştirilmekte olan temalı park projesi kapsamında koruma altına alınmış. Eski adı Mylasa olan Milas, Antik Çağ’da Halikarnassos ve Afrodisias ile birlikte Karia Uygarlığının üç büyük kentinden biri olmuş. Arkeoloji dünyasında yüzyılın keşfi olarak nitelendirilen Hekatomnos Mezarı buluntusu ile gündeme gelen Milas’a 15 kilometre mesafedeki Uyku Vadisi ise 10 yıl kadar önce turizme açılmış. Yaz aylarında 45 santigrat dereceye ulaşan hava sıcaklıklarında yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olan vadi, asıl tanınırlığını Karia Yolu’na borçlu. Yunus Özdemir, Altay Özcan ve Dean Livesley adında dört Anadolu aşığının dört yılda işaretleyip kitaplaştırdığı Karia Yolu, bugün Carian Trail adıyla dünyanın en iyi yürüyüş rotaları arasında yer alıyor. Bu rotanın en huzurlu köşelerinden biri ise şu an kıyısında olduğumuz Uyku Vadisi. Peki buraya neden bu isim verilmiş? Rivayete göre Osmanlı’nın son zamanlarında bölgede varlıklı Yahudi köylüler yaşarmış. Bunu öğrenen bir grup eşkıya, bölgeye gelip zenginlerin evlerini soymuşlar. Mağdur köylüler, hemen kolluk kuvvetlerinden yardım istemişler. Zabitler, eşkıyaların peşine takılmış ve zorlu bir kovalamaca başlamış. Günler süren koşuşturmacanın sonunda zabitler, heybetli bir ağacın altında yatan eşkıyaları fark edip, onları kıskıvrak yakalamışlar. Eşkıyaların rahatlığı ve ulu orta serilip yatmaları zabitleri çok şaşırtmış. Eşkıyalara yakalanmaktan neden korkmadıklarını sormadan edememişler. Haydutlar, son derece pişkin bir tavırla, “Bu cennete gelip de tatlı bir uykuya dalmamak ne mümkün?” diye yanıt vermişler. Bu hikâye zamanla ağızdan ağıza yayılmış, vadinin adı da Uyku Vadisi kalmış.

RkJQdWJsaXNoZXIy NzI1MDQ=