NG Dergi - Sayı 55

54 oluyor ama işin genel boyutuna bakıldığında, yüzde 15’i geçmez bu. Önemli olan, alt yapıda yapılacak olan değişimler. Son dönemlerde, son 10 yılda, marka artık bir yönetim felsefesi olarak ele alınmaya başlandı. İlk çıkış noktası pazarlama. Pazarlama departmanı, kurumsal iletişim PR ve reklamda olgunlaşırken marka, artık günümüzde bir yönetim felsefesi oldu. Genel müdürün, şirket sahibinin bizzat işin içinde olup, markanın ruhunu oluşturmak ile alakalı bir felsefi tarafı da oluştu. Çünkü biz biliyoruz ki artık rekabette marka olabilmek için, rekabetten sıyrılabilmek için, marka değerini yaratabilmek için, kurumun öz değerlerinin olması lazım. Marka değerini oluşturabilmek için baştaki lider yeterli oluyor mu? Asla değil. Kütahya Porselen’de de ben mesela bunu çok iyi görmüşümdür. Evet bir lider var ailenin ortaya koyduğu çok temel değerler var. Ama ekibe baktığınızda ekip de bu değerleri sahiplenip, sadece müşteriye değil, kamuoyuna da yansıtıyorlar. İşte tam olarak aslında sizin de dediğiniz gibi kavram burada kendini gösteriyor. Yani bir liderin olması, bir markanın olması yetmiyor artık günümüzde. Mutlak surette o markaya hizmet veren her birey aslında markanın da temsilcisi oluyor. Ve hepsinin ortak bir değeri sahiplenerek yansıtması, markanın gücünü oluşturuyor. Eskiden ne kadar çok ilan verirsek, ne kadar çok bilinir olursak marka o kadar değerlidir denirdi. Ama günümüzde artık o değişti. Çünkü ilan vermek ya da iletişimde bulunmak yetmiyor artık. Müşteri markayı hissetmek istiyor. Onu da hissettirebilecek tek öge o marka için çalışan insanlar. Kütahya Porselen, NG Topluluğu mesela, bu anlamda çok başarılı kurumlardan bir tanesi. Siz iş deneyiminiz ile pozitif enerjinizi çevrenize yayarken, kendinizi, vizyonunuzu nasıl yeniliyorsunuz, bu enerjiyi nereden buluyorsunuz? Tabii ki çok okuyarak. Ben hâlâ çok çalışıyorum. Hiçbir zaman tembellik yapmak gibi bir tercihim ya da olgum olmadı. Ekip arkadaşlarım da bunu çok ifade eder. Her sabah 05:30’da kalkar, 09:00’a kadar araştırma okurum, kitap okurum, yenilikleri takip ederim. Hayatın içinde olmaya çalışırım. Hayatın içinde oldukça öğreniyorsunuz aslında. Kenarında durmamak lazım. Ben oldum, ben bildim, bu böyledir, bununda kuralları budur dediğiniz noktada konu bitiyor aslında. Çünkü kelebek ömrü dediğimiz, her şey 24 saatte değişiyor. O yüzden de her sabah yeniden bir merak zekası dediğimiz bir kavram var. Bir merakla uyanmak lazım hayata. Ve dünkü kurallar bugün değişmiş olabiliyor. Hele günümüzde. O sebeple de her sabah yeniden öğrenme heyecanını duymak gerekiyor. Belki de beni böylesi enerjide tutan da budur. Ben her sabah hiçbir şey bilmiyormuşum gibi yine öğrenmeye çalışıyorum, incelemeye çalışıyorum. Verimli bir hayat için yaşamın merkezine neyi almalıyız? Şuna çok inanıyorum. Günümüzde artık insanlar odak noktalarına ya parayı, ya başarıyı, ya güzellik kavramını koyuyor. Oysaki hayat YAŞAM/ PORTRE

RkJQdWJsaXNoZXIy NzI1MDQ=