NG Dergi - Sayı 59
60 YAŞAM/ SANAT var, renklerin insan üzerinde etkilerini çalışan. Hatta bazı araştırmalarda belirli tabloların hastane bekleme odalarındaki hastaların üzerindeki etkilerini konu alıyorlar. Bazı araştırmalarda ise güneş ışığından faydalanarak yerleştirilen sanat eserlerinin hastalar üzerindeki etkisi. Işık (yapay veya güneş ışığı) işlerimde kullandığım temel unsur. Vitray çalışmalarımın deneyimlenmesi için güneş ışığına ihtiyaç var, güneş ışığının düşüş açışına göre oluşan mekanda meydana gelen hesaplanmamış yansımalar işin en heyecan veren kısmı. Tıpkı yaşayan organizmalar gibi veya evimizdeki bitkiler gibi. Her ne kadar statik gibi gözükseler de hepsinin var olabilmesi için ışığa ihtiyaçları var. Farklı tekniklerle oluşturduğunuz eserleriniz var. Algı ve gerçeklik arasında bağlantıyı nasıl kuruyorsunuz? 10-12 yıl önce gerçekliği sorgulatan dijital platformda işler üretiyordum. Bunu da insanların kendi imgeleri üzerinden yapıyordum. Çeşitli sensorler ile izleyicinin görüntüsünü dalgalandırıyordum, renklendiriyordum veya kırıyordum. İnsanların kendi görüntüleri üzerinden ürettiğim bu dijital sanat, beni heyecanlandırıyordu. Çünkü insanlar etkileşime giriyor ve eserin önünde zaman geçiriyorlardı. Fakat ne zaman cep telefonu teknolojisi çok ilerledi, dijital filtreler elimizin altına geldi o zaman benim yaptığım dijital üretimlerin orijinalliği kalmadı. Bu da beni bu dijital işleri analog haline getirmeğe zorladı. İyi ki de bunun farkına varıp, gerçekliği sorgulatan analog aynalar üretmeye odaklandım. Bu fikirden de ilk önce Acid Vision ayna serim daha sonra da Path of Light (Işığın İzinde) serisi ortaya çıktı. Özetle, İzleyicinin kendini yansımasının ters düz, renkli veya çift renkli görmesi, bu şekilde izleyici sanat eserinle çok daha kolay iletişim kurabiliyor. Üretim sürecindeyken nelerden ilham alırsınız? Hangi malzemeleri ve teknikleri kullanacağınıza nasıl karar veriyorsunuz? Haftada minimum 5 gün atölyeme gidiyorum. Sürekli ve sistemli üretim sürecinde olunca ilham kaynağı konusunda sıkıntı çekmiyorum ve genellikle benzer konular üzerinde üretiyorum, yaşam formları ve yansımalar. Temel malzeme olarak da camı tercih ediyorum. Camın doğallığı, renkleri en güzel halleriyle yansıtması ve ışığı geçirgenliği beni çok heyecanlandırıyor. Bilgisayar yazılımları, sıcak cam ile şekillendirme, soğuk cam şekillendirme teknikleri, reçine ile boyama, yapay ışık çeşitleri, ışığa form ve renk verme teknikleri, LED teknikleri, mikroskop ile görselleştirme, bilimsel yazılımlar… En önemlisi bunları benim sanat dilime nasıl adapte edebileceğim. Bu süreç zorlu ama iyi bir sonuç çıkarsa da çok tatmin edici oluyor. Eserlerinizde ışık, zaman ve mekân arasındaki algı ve gerçeklik boyutlarını nasıl kurguluyorsunuz? İzleyicinin kendi görüntülerinin mekânla olan ilişkisini farklı bir yolla deneyimlemesini hedefleyen yerleştirmeler olarak da bakabiliriz; ışık ve onun sürekli değişen özellikleri (fizik deneyleri ve yansıyan imgeler) ve hesaplanmamış izleyici imgeleri... Bu aynalar serisi “ışık kırılmalarıyla ilgili. Kırılma, fizikte, sabit bir yol izlerken ayırıcı bir yüzeye çarpan ışığın yön değiştirmesidir. Bu optik kırılma, özünde hepimizin çocukluğundan hatırlayacağı, su bardağının içindeki “kırık kalem” deneyinde gördüğümüz parçalı görüntüyle ilişkili. Bu deneyi sanat diline çevirip izleyiciyle mekân ve ışık arasında bir diyalog yaratmayı hedefledim. Renk seçimleri ise tamamen sanatsal tercihler. Yeni medya teknolojileri ve geleneksel sanat tekniklerini birleştirerek mikroskoptan gördüğünüz bitki ve deniz canlılarını eserlerinize aktarıyorsunuz. Bu süreçten biraz bahseder misiniz? Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Eğitimim sanat, animasyon ve teknoloji üzerine… Mikroskobik görüntüleme tekniklerinden bu denli büyülenmemin sebebi ise hiçbir animasyon teknolojisinin, doğanın bu denli renkli, hipnotize edici ve senkronize üretimini
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NzI1MDQ=