NG Dergi - Sayı 59

61 taklit edememesi. Emindim ki, bu alandaki teknikleri öğrenmek bana sonsuz ilham kaynakları olacaktı. İlk adım olarak Bio-art (biyoloji ve sanat) pratiğini bir arada sunan laboratuvarlara konuk sanatçı olarak başvurdum, buralarda edindiğim teknik, pratik ve tecrübeleri sanatıma aktardım. Her sene mutlaka dünyanın çeşitli laboratuvarlarındaki sci-art veya bio-art ile ilgili açık çağrılara başvuruyorum ve üretimlerimi buralarda devam ettiriyorum. Yeni bir şehre gittiğimizde tüm duyularımız açılır ve gördüklerimizi dikkatle inceler, fotoğraflar ve daha fazlasını keşfetmek isteriz. Benim için bilim laboratuvarları da böyle. Yeni teoriler, farklı malzemeler, yepyeni teknikler. Buralarda gözlem yapıp, buralardan beslenmek bana çok büyük ilham kaynağı oluyor. Barselona’daki Biyomedikal Araştırma Enstitüsü’nde geçirdiğiniz süreç ve devamında gerçekleştirdiğiniz sergiden biraz bahseder misiniz? IRB Barcelona’da (Biyomedikal Araştırma Enstitüsü) bir sene boyunca konuk sanatçı olarak çalıştım. Burada edindiğim tecrübeleri, fikirleri içselleştirip, sanat pratiğime nasıl dönüştüreceğim üzerinde yoğunlaştım. Bu Enstitü’ye girebilmek için Avrupa Birliği destekli QuoArtis kurumu tarafından tek sanatçı olarak seçilip desteklemiştim. Bu arada dünyadaki bio-art pratiğine yönelik açık çağrılardaki en önemli kriter, bilimdeki bulguları veya görüntüleri birebir üretmek değil, onu dönüştürme koşulu. Yani görünür olanı başka bir dile çevirmek. Tıpkı bir çevirmen gibi. Disiplinler arası üretimin kaçınılmaz olduğu ve sınırların kalktığı günümüz dünyasında bu tip üretimlerin benzerlerini her alanda görüyoruz. Biyomedikal Enstitüsü’nde insan hücrelerini araştıran laboratuvarlardaki bir senelik konuk sanatçı tecrübemi aktarabileceğim bir sergi, en iyi şekilde bir hastanede gerçekleşebilirdi. Barcelona’daki Recinto Modernista eski bir hastane, hatta günümüzde turistlerin şehirdeki en önemli ziyaret noktalarından biri. Burası Avrupa`daki en büyük Art Nouveau mimarisinin bir arada olduğu yer. Benim sergime kadar orada hiç sergi yapılmamıştı, çünkü o amaçla kurgulanmış bir alan değildi. Fikrimi sunduktan bir süre sonra sergi için gerekli izinleri alabildik. 1400’lerden kalan tarihi bir yapının içinde, yapıya zarar vermeden bir sergi gerçekleştirmek, projenin görünmeyen zorluklarındandı. Bu büyüleyici Art Nouveau mimariyi gezerken beni en çok etkileyen alan ameliyathane olmuştu. Gün ışığından yararlanmak için ameliyathanenin camları kocaman tasarlanmıştı ve alanda başka hiçbir şey yoktu. İnsan vücudundaki hücreleri konu alan bir sanat eseri düşünürken, hücrelerin enerji kaynağı güneş ışığıyla etkileşime giren bir iş hayal ettim: Gün ışığıyla deneyimlenen bir vitray yerleştirmesi... Güneş ışığının parlaklığına göre ifade alan renkler... Fikir, mekân, çağdaş vitray yorumlarım ve Katalan mimarisi... Her şey olması gerektiği gibi. Bu sergiyi gerçekleştirmiş olmaktan çok büyük mutluluk duyuyorum. Kütahya Porselen ürünlerini kullanıyor musunuz? Favori ürününüz hangisi? Evet özellikle ince porselenden üretilmiş Türk kahvesi fincanlarıyla her sabah espresso içiyorum. En favorim ise Karim Rashid’in tasarladığı tabaklar… Hepsi birbirinden güzel, benim son serimdeki aynaların formlarına benzediği için evimde çok severek kullanıyorum.

RkJQdWJsaXNoZXIy NzI1MDQ=