NG Dergi - Sayı 62
26 YAŞAM/ ÜNLÜ bunu söylerken şunu da eklemeliyim, komedi dünyanın en göreceli şeydir ve içeriğe, yapan kişiye, izleyenin ruh haline, sosyoekonomik durumuna ve bin tane şeye göre değişir. O yüzden ben o ödülü aldım diye en iyi komedyenim diyemem. Ben sadece seyircisinin en çok sahip çıktığı komedyen olabilirim ancak ve bu gerçekten de ödüllerin en güzeli. İnsanların gelip karşımda saatlerce kahkaha atması zaten bana en büyük ödülken, bir de böyle gurur verici ödüller almak paha biçilmez. Ülkemizde ödül meselesi maalesef çok ucuzlaştırıldı. Güvenilir, tarafsız kapsamlı akademiler, jüriler yok. Hep markaların ya da dergi sahiplerinin iki dudağı arasında. Böyle halktan gelince tabii çok kıymetli ve motive edici oluyor. İnsanları güldürmek sizin için nasıl bir süreç? Bir skeç yazarken ya da bir performans sergilerken neler hissediyorsunuz? Aslında ben oturup uzun uzun bir şey yazmadım hiç. Hep bir anda aklıma gelen mizahi durumları, sonra unutmayayım diye çalakalem notlara döktüm. Psikolojik tarafında ise tarifi çok zor bir duygu. Komedyen olsun olmasın bence birilerini güldürebilen insan, hele ki bu dönemde büyük sevap işliyordur çok net. Ve şunu açıkça söyleyebilirim ki ben bir kahkaha açgözlüsüyüm. İnsanlar güldükçe daha çok güldürmek, daha çok kahkaha attırmak istiyorum. O yüzden gösterilerim üç saatten aşağı bitmiyor. Bittiğinde de duyduğum o sanki herkes sözleşmiş gibi hep bir ağızdan çıkan cümle beni benden alıyor : “Uzun zamandır bu kadar gülmemiştim!” Beyaz yakalıların günlük yaşamını mizahi dille ele almak, insanlar üzerinde nasıl bir etki oluşturuyor? Ben yıllar önce Yakam Beyaz Beynim Ayaz etiketiyle beyaz yaka skeçlerine ilk başladığımda, en büyük amacım kendi yaşadıklarımı mizah yoluyla insanlara anlatmaktı. Fakat sonra anladım ki benim yaşadığımı düşündüğüm şeyler, aslında hangi yaştan, hangi kültürden, hangi görüşten olursa olsun herkesin hayatının bir yerinde yaşadığı ya da yaşattığı şeylermiş. Bu aydınlanma benim için müthiş oldu çünkü devamında kendimi daha çok sorumlu hissettim. Özellikle skeçlerimi eğitimlerinde kullanan eğitimciler, “Kendimi gördüm değişmem lazım.” diyen yöneticiler, mizahın sadece gülmekten ibaret olmadığının en büyük kanıtı oldular bana. Kariyerinizde rol model edindiğiniz biri oldu mu? Ne tür ilhamlar aldınız? Komedi tarzı olarak Jerry Seinfeld’ın ilk zamanları ve Trevor Noah, Tina Fey, Amy Poehler gibi isimler benim için gerçekten ilham kaynağı olmuşlardır. Hem tarzları, hem hayata bakışları, hem de alanlarında ilk olmalarıyla. Ama bu tarz ilhamların taklide ya da esinlenmeye dönmemesi çok önemli. Zira iyi bir mizahçının olmazsa olması, özgün ve benzersiz olmasıdır. O yüzden ben genelde ilhamlarımı komedyenlerden çok, alakasız işler başarmış pek çok insanın öyküsünden ilham alıyorum. Mesela engelli bir yüzücü, atlet ya da Anadolu’nun bağrından çıkıp Harvard’a tam burslu giren bir genç... Binbir zorlukla mücadele edip başarılı olanlar çok daha güç veriyor sanırım. Sosyal medya üzerinden projelerinizi duyurmak, daha fazla kişiye ulaşmak açısından size nasıl bir fırsat sundu? Sosyal medya oyunun bütün kuralını değiştirdi. Artık seslerimizi duyurmak için büyük büyük yapımcılara ve menajerlere bir yere kadar ihtiyacımız yok. Özellikle üreten insanın sesini duyurması çok kolay. Tabi milyonlarca insan olduğu için bunu yapmaya çalışırken, uzay boşluğunda kaybolma riski de var. O yüzden istikrarlı bir şekilde üretmek üretmek ve üretmek zorundasınız. Ama bunu yaparken de “Acaba ne zaman şu kadar takipçiye ulaşırım, bu kadar like niye almadım?” gibi sorulara takılıp kalırsınız. Kaba tabirle, sıyırma riskiniz de yüksek. Ben en başından beri belirli bir stratejiyle değil, tamamen içimden geldiği gibi paylaşımlar yaparak çok kemik ve güzel bir kitle inşa edebildim. Sadece skeç paylaşan bir Instagram fenomeni olmaktansa, ailemle, arkadaşlarımla, yaptıklarım yapamadıklarımla, beni heyecanlandıran her şeyle full paket Kaan Sekban olarak var olunca da karşı tarafa o gerçeklik direkt geçti. Sanırım bunca yıldır salonlarımın dolmasının, kitaplarımın okunmasının en büyük sebebi bu gerçeklik. Sosyal medyayı bir amaç olarak değil kıymetli bir araç olarak görünce, takipçi sayısına falan da hiç kafayı takmıyorsunuz. ‘Gömercin Kuşları’ adlı eserinizin teması oldukça dikkat çekici. Bu fikir nasıl doğdu? Gömercin Kuşları gerçekten de benim mizahıma derinlik katan bir iş oldu. En yakın arkadaşlarımdan senarist Ayşe Balıbey’le yıllardır en Hayat çok uzun bir yolculuk ve nefes aldığınız sürece lütfen hiçbir şeyden çekinmeyin. Evet, bu coğrafyada gelecek kaygısı batı coğrafyasına göre biraz daha fazla ama bunu avantaja çevirip tutkumuzu daha büyük motivasyonla aramaya, bulunca da onun üstüne gitmeye ve bunu yaparken kendimize meydan okumaya yönelebiliriz.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NzI1MDQ=